14 Nisan 2011 Perşembe

Bir daha tırnak kesmeyeceğim :(

Evet, bir daha tırnak kesmeyeceğim. Pazar günü, görümcemdeyken bizim ufaklığın uzamış tırnaklarına takıldı gözüm, nerden takıldı ...
Neyse tırnak makasını aldım ve bizimkini kucağıma oturtup ters açıdan tırnaklarını kesmeye çalıştım, başparmak tamamdı, işaret parmağına geldiğimizde bir an makasın ucunu tırnağa geldi zannedip etini kestim. Evet, kestim :( :(((( Ben ne beceriksiz bir anneydim, o an nasıl terler aktı sırtımdan, o ağladıkça benim içim parçalandı, kanlar aktıkça benim içim de ağlıyordu. Bir şekilde bizimkini susturmayı başardık ama o günden itibaren bir daha tırnak kesmeyeceğim dedim. Sevgili Gülşen ablamıza bırakma karar aldım, en güzeli bebiş uykudayken tırnak kesmekmiş, bu da acı bir tecrübe oldu benim için :(

5 Nisan 2011 Salı

Back to business...

Eveetttt tam 5 aylık maceramız 3 Nisan akşamı sona erdi. Dün işteki ilk günümdü, Efemi bırakıp gitmek gerçekten çok zordu ama bir yandan da gerçekçi olmak gerekirse işe dönmeyi de istiyordum, çünkü bebek canın ciğerin olsa da bakımı çok zor ve yorucu, 3 ay boyunca rutine bağlayan günlük hayat seni sosyal hayattan uzaklaştırıyor. Hayatımda ilk defa eşofman eskittim, dip boyam 10 cm oldu , bilimum bakım olaylarından uzak yaşayarak geçirdim. Ama geriye dönüp baktığımda ise elde edemeyeceğim bir Amerika deneyiminin yanında dünyalar güzeli bir bebeğim oldu. Gerçekten de bu işi ne kadar erken yaparsan o kadar kadın için çok daha iyi, çünkü yaş ilerledikçe sabır, tolerans gibi unsurlar azalıyor. Ve şunu da söyleyebilirm ki her ne kadar annelerimiz tek başına 2-3 çocuk büyütmüş olsalarda günümüz kadınların da ben de dahil olmak üzere eski annelerdeki güç ve metanet yok. Biraz da imkanlarımızın artmış olması nedeniyle bizlerde kolaya kaçmak istiyoruz. Eskiden bakıcılar, yardımcılar, dadılar sadece zengin insanlarin evinde varken şimdi orta halli insanların evinde de bu tür insanlar çalışabiliyor. Tabii bunda kadının çalışıyor olması da etken, zira benim gibi işe dönmek zorunda olan anneler için eğer ki bakacak anneanne ya da babanne yoksa bakıcı kaçınılmaz.

Şimdilik kamera sistemiyle bebişimi görsemde onu o şekilde başkası tarafından bakıldığı görmek içimi burkutuyor ama bir yandan Efem büyüdüğünde kreş vakti geldiğinde ben ne yapacağım, işte o zaman eminim işi bıraktığım için çok pişman olacağımı bildiğimden şimdi biraz daha dişimi sıkıp şu hasretlik işini aşmam lazım :(  Zaten zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorsun bir Pazartesiyi hatırlıyorum bir de Pazar gecesini, arada kalan günlerde ne yaptığımı hatırlayamıyorum bile...

Diğer bir yandan işe başlamadan önceki gece 8 kilo fazlayla ertesi gün kara kara ne giyeceğimi düşünmek bayağı sıkıntılıydı, zira hiçbir pantalonuma girmiyorum. Sadece etek ve bazı elbiselerim giyilebilcek durumdaydı. Şu an kendimi çok sıkmak istemiyorum ama yavaş yavaş çikolatayı azaltmam  gerektiğini biliyorum. Özellikle hamileliğimin son ayında öyle hızlı kilo aldım ki kendim bile farkedemedim.Ama emzirme işim biter bitmez sıkı bir rejime girerek kalan kilolarımı da vereceğim.

Şİmdi işime dönme zamanı :)

9 Mart 2011 Çarşamba

Efe'nin E Hali :)

İşte Efemin bebeklik halleri.
İyi ki doğdun, iyi ki varsın., seni çooook seviyorum oğlum.

Çekirdek ailemiz :)


Uyuyan melek, çok yoruldu bebeğim :)

Evdeki Ben & Efe

Zaman o kadar hızlı akıp gidiyor ki blogu updatelerken eklediğim resimleri gördükçe hüzün çöküveriyor içime. Chicago için hazırlıklarımız, oradaki evimiz, boş boş dolanmalarımız, hastane odasında başbaşayken Efe'nin gelmesini beklediğimiz heyecanlı dakikalar , hastanede 2011 i  bebeğimizle kutlarken ve daha birsürü anılar... Şimdi düşünüyorum da iyiki de başkalarını dinlememişiz ve bebişimiz için gitmişiz. Belkide doğum için gitmemiş olsak bir daha hayatımda bu şekilde bir 3 ay daha geçiremezdim. Benim için çok büyük bir deneyim oldu, hep merak ederdim acaba yurtdışında yaşabilir miyim, yaşarsam zorlanır mıyım ya da amerikada yaşayabilir miyiz gibi sorulara cevap buldum.

Chicago dan döneli tam 1.5 ay oldu ve bebişimle 2.5 aydır başbaşayız. Ama şunu da itiraf etmek istiyorum ki gerçekten  tek başına bebek bakımı çok zormuş. Yaklaşık 1 ay kayınvalidemin desteğiyle 2 ayı devirdik ama gece kalkmaları oldukça yorucu. İşe başlamama çok az kaldı ve nasıl işe gidip uykusuzluğa dayanıp çalışacağımı merak ediyorum . Şu aralar ev gezmeleri, akşam yüyüşleri, banyo rütülleri derken günlerin nasıl geçtiğini anlamıyor insan. O yüzden de 8 haftalık doğum izni maalesef yetmiyor. İşi bırakmak gibi bir durumum olamaz ama keşke biraz daha vakit geçirebilseydim bebişimle :(

İşte Efemin dünyaya geliş hikayesi

Efem bundan tam 2 ay önce 28 Aralık 2010 da Chicago da dünyaya geldi. Geldiğimizden beri etrafımdaki herkese maceralı doğum hikayemi anlata anlata bitiremiyorum, her ne kadar 20 saat sürsede normal doğum yaptığım için kendimi şanslı hissediyorum :)

Doğum maceramız 27 Aralık öğle saatlerinde bir alışveriş sırasında kabinde kıyafet denerken gelen suyumla başladı, Aslında hiç de panik olmadık, çünkü 1-2 gündür tarif  edemediğim bir şekilde içimde bir daralma sıkışma hissediyor ve doğumun yaklaştığını hissediyordum. Suyum geldiğinde o kadar rahattık ki Osmanla  şakır şakır gelen suyu izlerken, Osman ın bir an şunu dediğini hatırlıyorum; acaba bu su, o su mu, değilse ben biraz daha dolanayım da alışverişi tamamlayayım. Nitekim beni mağaza tuvaletine gönderip alışverişini tamamladı ve bende mendilleri tıkıştırıp zorla yürümeye çalışan bezli bebekler gibi evin yolunu tuttuk. Eve vardığımızda su halen gelmeye devam ediyordu, hiç panik olmadan çantamızı hazırladık, duşumuzu aldık ve saat 3 de hastanenin yolunu tuttuk. Kayıt vs. işlemlerinden sonra küçük bir odaya yatırdılar ve hastane kıyafetini giydirdiler. O sırada gelen ilk amerikalı doktor, kasılmaların iyi olduğunu ve 2 cm açıldığımı söyledi, yarım saat sonra gelen kendi Türk doktorum ise 3 cm olduğumu bu şekilde gidersem sabaha karşı doğurabileceğimi söyledi. Ardından asıl odamıza yatışımızı yaparak maceramıza start verdik. Gelen hemşire ve doktorlar epidüral  isteyip istemediğimi sordular ve bende net bir cevapla istemediğimi belirttim. Bu arada amerika da genelde tüm hamileler epidüral alıyorlarmış ve bende istemediğim için resmen bana deli gözüyle baktılar. Yavaş yavaş kasılmaları hisediyor, öğrendiğim nefes teknikleriyle bunu göndermeye çalışıyordum. Bu arada katater yolu açılmış, oksijen maskesi takılmış bir  halde kendimi buldum.Her ne kadar istemiyorum dediysem de o sırada yaptıkları açıklmaları mantıklı bulup ok dedim ve yavaş yavaş suni sancı verdiler. Bu sırada hemşireler halen epidüral konusunda halen vaktimin olduğunu ve almak istersem söylemememin yeterli olduğunu belirtiyorlardı.
İçimden sürekli niçin doktor gelipde kaç cm açıldığımı söylemiyorlar, sürekli açılmaya odaklanmıştım. Neyse Saat 6-7 sularında 3,5 -4 cm olduğumu söylediler ve beklmeye başladık, tabi bu sırada kasılmalar kendini iyiden iyiye hissettiriyordu, fakat garip olan birşey vardı,her kasılma geldiğinde yanı başında duran o iğrenç monitörden çocuğun kalp atışlarının düzenli olmadığını görüyordum. Her kasılmada da onunki düşüyordu, bunun normal olmadığını söylediler, hemen panik olmadık ama içime bir kurt düştü tabi... Akşam saat 9 da artık kasılmlardan en son zangır zangır titrediğimi hatırlıyorum, ne bacaklarıma ne de dişlerimi titremekten alıkoyamıyordum, o kadar şiddetliydi ki, kasılma arasında dinlenmeye halim kalmıyordu. En son 9:30 da hemşireyi çağırarak TR'den annemin, kayınvalidemin  ve yanıbaşımda Osman'ın alma uyarılarına rağmen epidüral istediğimi söyledim ve acilen uygulanmasını istedim, çünkü elektriğe çarpılmış gibi zangır zangır titriyodum. Neyseki 10 dk. içinde epidural uygulandı ve kuş gibi hafiflediğim hissettim. Bu arada saat 11 olmuş ve ben hala 4 cm de kalmıştım. Kasılmalar her geldiğinde yine bebeğimin kalp atışları düşüyordu. Sonrasında suni sancı vermeyi kestiler ve bir iğne yaptılar. Yarım saat sonra bu iğnenin etkisi olarak  efenin kalp atışları normale dönmüşi benimkisi ise tavan yapmıştı. Gelen hemşireler sürekli uyumam ve dinlenmem gerektiğini syleselerde gözümü o monitğrden alamıyordum. Suyumun gelmesinin üzerinden 12 saat geçmiş ve ben hala doğurmmaışım ve 5 cm açıklığa o kadar zor ulaşmıştım ki. Gelen dokor bu şekilde giderse sezeryane gidebileceğimizi sürekli hatırlatıyordu, bende ısrarla bekleyelim ve Türk doktorumla konuşulmasnı istiyordum. Oksijen maskesi ile hasta şeklinde yatıyordum ne bir yürümek ne bir konuşmaya halim vardı, tüm gece uykusuz aç yatmaktan enerjimin tükendiğini hissediyordum. Susadığımda ice chips denen buzlardan getiriyorlar ve eriterek ve emerek su ihtiyacımı gidermeye çalışıyordum. Sabaha karşı en son 5:30'da gelen amerikalı doktor, 6 -6.5 cm olduğumu ve 1 saat sonra eğer halen bu açıklıkda isem ameliyathaneye gideceğimizi söyledi, o anda panikden çok, nedense ben bunu başaramadım duygusu sardı ve Osmanla  heyecan içerisinde beklemeye başladık. 1 saat sonra gelen doktor 8 cm açılma olduğum ve beklemeye devam edeceğimizi söyleyince heyecanımız daha da arttı. Bu arada uzun süreden beri aç olmam sebebiyle bende enerji yerlerdeydi, kendimi inanılmaz aç ve yorgun hissedşyordum. Artık her kapı açıldığında doktor mu diye heyecanlsa bakıyorduk ve ne kadar açılmam var diye merak ediyorduk.Neyse sabah 9 oldu, sonunda doktor geldi, söylediği şu sözler hala dün gibi kafamda çınlıyor; great, it s 10, let s start to push,



O kadar 10 cm olmaya takılmışım ki , ıkınmam gerektiğinde cidden enerjim kalmamıştı. Bir de doğumdan 3 gün önce yaşadığım kuru öksürük ve boğaz ağrısı da cabasıydı. Ikınma zamanıydı, yine odada olacaktık, bir bacağımdan Osman, diğer bacağımdan hemşireden destek alarak ıkınmaya başladım ama bir yerlerde  hata yapıyordum. Yaklaşık 30 dk yanlış ıkındım, resmen bir an doğuramıyacağımı düşündüm, ıkınmanın bu kadar zor olmaması gerekiyordu, bir türlü gücümü toplayıp, doğru ıkınmayı beceremiyordum, Osman her ıkınmamda başını gördğünü ama ıkınma bittiğinde geri gittiğini söyleyip bir şekilde beni motive etmeye çalışıyordu. Kendi Türk doktorum o sırada gelerek; artık çocuğunu denemeyi bırak, çok uzun süre geçti, bu şekilde gidersem ameliyathaneye gideceğimizi, ama ondan önce 1-2 seçeneğimin daha olduğunu söyledi; kesi ya da vakum.Bunları söyledikten sonra 1-2 ıkınmada artık nereye doğru ıkınmam gerektiğini çözdüm ve yaklaşık 15 dk. sonra hiçbir müdahele olmadan önce kafa çıktı ve sonra vücut. Tam 20 sn sonra ise şi geldi, İşte o zaman 20 saat süren macerann sebebi anlaşıldı ki, sevgili Efenin boynuna 2 kat kordon dolanmıştı. O kadar zorlamıştım ki bebeğimi çıktığında kafası uzaylı gibiydi, koni şeklinde :)   Hemen sarıp bana verdiler, öncesinde göbek kordonunu da Osmana kestirtiler. Kucağıma aldığımda 20 saattir yaşadığım yorgunluğu unutup, sevinçten ağlamaya başladım...

Şu an geriye dönüp baktığımda aslında doğumun işin en kolay kısmı olduğunu anlıyorum, asıl zorluk bebeğimi büyütürken başlıyormuş meğerse...

19 Şubat 2011 Cumartesi

Veeee Sonunda Beklenen Son: İstanbul'dayız

Ve sonunda İstanbul'dayız, hatta geleli 1 ay oldu. Macera dolu Amerika rüyamız sonunda bitti ve Efe'mizle 22 Ocak'da İstanbul'a geldik. Toplam 8 valiz, 3 el bagajı, 3 sırt çantası ve 1 çoçuk bezi torbası ile Chicago'dan 25 günlük Efe'mizin US pasaportunu da alarak Türkiye topraklarına giriş yaptık.


O günden bu yana neredeyse 2 ay gibi bir süre geçti, bebekli hayatımıza alışmaya başladık. Şunu anlıyorum ki evde yardım eden birisi olmadan tek başına bakmak gerçekten zor ve yorucuymuş. Allahtan Amerikadayken annem, buradayken kayınvalidem oldukça yardımcılardı.

Şu sıralar en severek yaptığım şey Efe'yi yıkamak. Akşam saati oldu mu yıkanmazsa bir huzursuz oluyor bizimkisi. Öyle sakinleşiyorki yıkarken, bir huzur geliyor, gözlerin heyecanlı heyecanlı bakıyor, işte o an iyiki de doğurmuşum diyorum :)

İnsan gerçekten anne olunca anlıyormuş bazı şeyleri, birisi için endişelenmenin, korkmanın ne demek olduğunu.Hele ki canından canı çıkardıysan daha da iyi anlıyorsun.

Bu arada doğum maceramı ayrı bir başlık ile anlatacağım ama hiç de tahmin ettiğim kadar kolay olmadı. Ama şimdi geriye dönüp baktığımda aslında işin en kolay kısmının doğum olduğunu anlıyorum.

26 Aralık 2010 Pazar

38. Haftanın içindeyken...

Bugün itibariyle 38+2 deyim...

Beklemek gerçekten de ne kadar zor birşeymiş, hele Türkiye'de olsam "hala doğurmadın mı" gibi sorularla başetmekte zorlanırdım muhtemelen. Bu haftaki doktor kontrolumde herşeyin yolunda gittiğini ancak 5 ocak'a kadar bebeğin gelmezse suni sancı ile doğumu başlatıp beni doğrutabileceğini söyledi.

Herşeyin doğal seyrinde gitmesini isteyen ben bu yönlendirmeye cevap veremedim, ama bu perşembe günkü kontrolumde talebimin bu yönde olmadığını ve suni sancıyı istemeyeceğimi söyleceğim. Umarım Efe'miz 5 ocak'a kadar kendiliğinden gelmek ister de bu şekilde gereksiz müdahelelere gerek kalmaz :(

Dun burada crhistmas kutlandı, sokaklar bomboştu ve her yer kapalıydı. Chicago, tam da filmlerdeki gibi karla kaplıydı ve tüm evler ışıkla süslenmişdi. Her sene yılbaşını başka bir ülkede kutlamak istrerdim ama hiç bir zaman da denk getirip gidemedik,neyseki kısmet bu seneyeymiş:) Efe'miz sayesinde bu yılbaşını başka bir ülkede Osman'ımla birlikte başbaşa kutlayacağız, belki de başbaşa değil Efe'mizle :)

Dua ediyorum herşey yolunda gitsin ve sağlıkla mutlulukla Efe'mize kavuşalım....